BEYT (BETH) B
Suriye’deki Balbec şehrinin eski adı Bal-beyt idi; yani Bal, Güneş’in Evi.
Kaldelerin Beth-es‘ine, Yunanlı yazarlar Betis derdi. Bu kelime sönmeyen ateşi muhafaza eden kutsal yer anlamına gelirdi.
İncil’de Beth, çok kullanılan bir kelimedir ve genellikle “ev” veya “tapınak” diye çevrilir, bazen de Beth-lehem, Beth-saida gibi orijinal haliyle bırakılmıştır.
Bu kelime sadece bildiğimiz ahşap, taş veya tuğla evleri gösterseydi, o zaman bu soruşturmaya girmemize gerek kalmazdı. Çünkü kelimenin aynı zamanda derin bir sembolik anlamı vardır ve kutsal kitapların yazarları tarafından çok önemli okült hakikatleri ifade etmek için kullanılmıştır.
Mika 5:2′de şunları okuruz: “Ve sen Yahuda binleri arasında bulunmak için küçük olan Beyt-lehem Efrata, İsrail üzerine hükümdar olacak adam bana senden çıkacak ve onun çıkışı eski vakitten ezeli günlerdendir.”
Öğrencilere bu tür Kitabı Mukaddes ifadelerinin tarihsel olaylardan veya coğrafi bölgelerden söz ediyormuş gibi anlaşılmasının yanlış olduğunu belirtmek isterim. Burada anlatılan gerçek olgular, sıradan okuyucunun dikkatinden kaçması için mecazi ifadelerden bir perdeyle örtülmüşlerdir. Bu etkiyi daha iyi yaratmak için yer isimleri gerçekten var olan yerlerin isimlerinden, olaylar da gerçekten olmuş olaylardan seçilmiş, ardından bunlar ustalıkla bir gizli hakikatin etrafına örülmüştür ki anlatılanı bilgeler dışında hiç kimse anlamasın.
Yukarıdaki alıntıda Beytlehem Efrata “semereli, ekmek evi” anlamına gelir. Kudüs’ün güneyinde bu isimde küçük bir kasaba vardır. Bu kasaba İsa’nı doğum yeri olarak ün salmıştır: Mat: 2:1. Aynı isim Tekvin 35:19, Rut 1:19 ile 4:11, 2. Sam. 23:15′te de zikredilir.
Bu pasajları okuduğumuz zaman anlarız ki Rahel orada ölmüş, Rut âşıkı Boaz ile orada karşılaşmış, Samuel de buraya gelmiş, Jessie orada yaşamış, Ayrıca Davut bir savaştayken canı Beytlehem’ın kapısındaki belli bir kuyunun suyunu çekmiştir.
Orijinal metne bakarak bu yere neden “ekmek evi” ve “semereli” ev dendiğini soruşturalım. Yönetici olarak çıkacak olanın çıkışı neden ezeli günlerdendir? Yeryüzünde hangi yönetici bu tanıma uyar?
Burada sadece belli bir insanın ima edildiğine dair bir yorum, dar bir görüşün yorumudur. Çünkü metin tek bir insandan değil, bütün insanlardan, yönetmek için öne çıkan bütün bireylerden bahseder. O gerçek insan, temel ilke, Alef, ideal ve egemen olandır. Bu yüzden onu çıkışı ezeldendir. O ekmeğin semereli evinden değil de nereden gelecek?
Yakup’un oğullarının da aynı “ekmek ülkesine” gittiği söylenir, metinde bu yer Mısır, yani Beth-es, tapınak, kutsal hayat ateşinin korunduğu yerdir. Ateş doğal olarak ekmekle ilişkilidir. Biri hayatın tanrısal ruhunun sembolü iken öteki hayatın ifadesi olan bedenin sembolüdür.
Hem ateş hem de ekmek birçok yerde ve zamanda semadan gelirken temsil edilir. O halde “sema” kelimesinden kastı bu BEYT olarak yorumlayalım; İsa tarafından sık sık bahsedilen Göklerin Krallığı, gerçekten de Tekvin 28:17 ve 18:22′de bahsedilenle aynıdır.
Bu yere Yakup Beyt-el “Tanrı’nın Evi” der. Bahsedtilen “taş” ise hiç kuşkusuz kadimlerin bir şeyin hatırası olarak diktikleri fallik semboldür, yoksa Yakup neden bu taşı yağ ile meshetsin?
Kadimler için güneş evrensel tapınç nesnesiydi. Bütün tapınaklar doğan güneş ışığının kapıdan içeri akıp koridordan geçerek sunağa değecek şekilde yapılmıştır.
Bu tapınaklara ait en dikkat çekici kalıntılardan biri İngiltere’deki Stonehenge’dir. Stonehenge’in İ.Ö. 2.000 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Burada “Friar’ın topuğu” denilen taştan bir sütun dikilmiştir. Güneş yaz gün dönümünde en kuzey noktasına eriştiği zaman ışınları doğrudan bu taşın üstüne düşer. Bu taşın içinde dar bir pasaj vardır ve öyle anlaşılıyor ki bu pasaj bir zamanlar güneş ışınlarını taşıyan bir teleskop olarak kullanılıyordu. Bu pasaj hemen ardındaki daire şeklindeki tapınağa açılır. Güneş ışığı sütunu, pakajı geçerek tapınağa girer.
Bu çarpıcı anıt, açık bir biçimde anlaşılıyor ki kadim inşaatçılar tarafından çok önemli ve hayli saygı duyulan doğal bir fenomeni resmetmek için yapılmıştır.
Daha önceki derste belirttiğim üzere, bu konuya gereken saygıyla yaklaşmalıyız, çünkü burada girdiğimiz yer aslında Tanrı’nın kutsal evidir.
Eğer bir zamanlar kehanet şimşeklerine aldırmayan insanların bu evi kirletince veba, kuraklık, hastalık ve ölümle gelen bir lanete mahkûm oldukları söyleniyorsa, bizim de bu kutsal yere gerekli saygı ve kavrayışla yaklaşmamız gerekir.
Her şey tanrısal ve kutsaldır; Tanrı’nın tapınağının “kutsanmış araçları” ise bilhassa kutsaldır.
İsa’nın ve havarilerinin öğretileri bu büyük hakikati vurgular: “Allah’ın mabedi mukaddestir, o mabet sizsiniz.” diyor Pavlus.
Eski musevilere ait her yasa ve seremoni insan hayatında ve bizzat insan bedeninde ifade bulan belli bir hakikatin fiili sembolüydü; hepsi insanlığın eninde sonunda ulaşmaya çalıştığı büyük kurtuluşun hazırlıklarıdır.
BEYT ayrıca Nuh’un içine girdiği Gemi’dir ve Tufan hikâyesi kurtuluş sürecinin mecazi bir anlatımıdır. Nuh’a kadimler Noas derdi. Bu kelime Yunancaya gemi anlamına gelen Naus olarak geçmiştir. İngilizce’deki Hause [ev] kelimesi de buradan gelir. Mitolojik tarihteki “gemi”nin salında bir gemi olmayıp bir tapınak olduğu çok açıktır. O sadece mecazi anlamda gemidir, çünkü denizde seyreder. “Büyük Deniz” ise kadındır.
Çölde dolaşan İsraillilerin dindar bir şekilde yanlarında taşıdıkları “Ahit Sandığı” Tanrı’nın içinde yaşadığı düşünülen bir şeydi.
Bu gelenek hiç kuşkusuz Mısırlıların kadim bir geleneğinden alınmıştı. Mısırlılar dini seremonilerinin bir parçası olarak “İsis’in Gemisi”ni taşırlardı. Osiris’in İsis tarafından tekrar üremesi için bir yıl boyunca bu gemide tutulduğu rivayet edilirdi. Musa’nın annesi tarafından çalılara saklanması, İsa’nın Beytlehem’de doğup Mısır’da saklanması aynı mitolojinin farklı versiyonlarıdır.
Kadim Mısır’ın baş kendi Themes’ti. Theba gemi anlamına gelir. Tanrı Nuh’a bir Theba inşa etmesini söylemişti (Tekvin. 6:14) Mısır’ın dişil bir dünyayı temsil ettiğini hatırlarsanız, bütün bunların anlamı sizin için netleşir.
Mısır’dan Yunan’a giden Thrace’lı kadınlar beraberlerinde festival geleneklerini de götürdüler. Bu geleneğe göre “İsis’in sepeti”nin bir temsili olarak içinde bir çocuk kafatası bulunan ve daha sonra canlı bir çocuk taşıyacak olan sepet taşıyorlardı. Bu geleneğin kökeni ve anlamı üzerinde düşünen herkesin bulabileceği bir şeydir.
BEYT’in hiyeroglif işareti insan ağzı‘dır ve gerçekten de burada sembol ile sembolizetekabüliyet ilişkisi vardır. Dil aracılığıyla ağızdan insanı sözleri doğar: İnsan Tanrı’nın Söz’üdür.
BEYT içteki, saklı mabet’tir, isa dua ederken oraya çekilmemizi emreder. Orada gizlice açıkça zuhur edecek lütufları isteyebiliriz.
Mabetten sık sık kalp diye söz edilir. Kalp esasen “ark” [Sandık, gemi] kelimesinden o kadar farklı değildir. Ark kelimesi her şeyin kökenini gösteriyor. Yunanca arche başlangıç anlamına gelir, İngilizce’de ark insanlığın esas kökenidir. “Heart” [Kalp] kelimesinde aynı kökeni buluruz. Kalp duyguların merkezidir. Kadimler aklın karında olduğuna inanırdı. Acaba bütün duyguların “gerçek kaynağı” olan kalbin yeri konusunda bir yanlış yapmış olabilir miyiz?
Bütün içsel faaliyetlerin kaynağı olan bu “ateşin kutsal evi”, halvete çekildiğimiz bu mistik yer, bütün insan organizmasının motorudur.
Kadimler BEYT harfini Peçeli, Perdeli İsis figürleriyle temsil etmiştir. İsis’in başında üç katlı taç vardır; tacın üstünde (bir gemi sembolü olarak) hilal şekli bulunur. Göğsünde onun eril unsurla birliğini gösteren güneşsel haç bulunur. Dizinde açık bir kitap vardır ve kitabın yarısı onun öğretilerinini avamdan saklanmış olduğunu göstermek için cübbesiyle örtülmüştür.
İsis’in peçesini açan kişi (eğer bir rahip değilse) bu küstahlığını ölümle öder.
Nitekim Beyt-şemet‘in (Güneş’in Evi) halkından elli binden fazlasının Tanrı’nın sandığına baktı diye çarpıldığı söylenir. 1. Sam 6:19.
BEYT’in gezegeni Ay’dır. Nuh’un kadim ismi Meu idi- mitsel Mısırlı yasa koyucu. Ay başını gösteren İngilizce’deki menses kelimesi de aynı kökenden gelir. Böylece Menes (Moses; Musa) çocukları her ay meydana gelen “selden” ve kalıcı tutsaklıklarından dışarı çıkarmaya devam etmektedir.
En yüksek su burc u olan Yengeç burcunda tekabül eden Haziran ayı Mısır’da Nil’in taşma dönemi olan Thoth ayıydı. Tohumun ekildiği tarihten (Ekim) itibaren saydığımızda dokuzuncu ay, yani doğum ayıydı. Su baskınlarının yaşandığı bu ayda insanlar teknelerle dolaşırdı. 9 rakamının şekli, eğer görebilirseniz, kayığı içinde oturan Nuh’tur (veya Musa). Yani, kendi kutsal mabedindeki Tanrı.
Modern B harfi anlamını ifade eden bir şekle sahiptir. İngilizce de ona Be olmak deriz. BEYT bütün var oluşun kaynağı ve köküdür. Bütün hakikatler dilde kristalize halde bulunur. Mistik bilimin öğrencileri İngilizce’de de uzun zaman önce unutulmuş bir irfanın kusursuz bir deposunu bulabilirler. Harika bir gelişme kat etmiş bir böcek olan arıya dilimizde “bee” dememiz önemli değil mi? Mitoloji de arıkovanı BEYT’in başka bir sembolüdür. Eski bir Orfeusçu şiirde şunları okuruz:
“Deniz’den yükselen Venüs’ün kovanını kutlayalım. O birçok isim olan kovanı, bütün kıralların geldiği, bütün kanatlı ve ölümsüz aşkların yaratıldığı güçlü pınarı kutlayalım.”
B’nin kadim şekli olan .. sembolünde, birinci derste dikkatinizi bilhassa çektiğimiz düalite ilkesinin çok iyi bir örneğini görürüz. Bu sembolün insan organizmasında neye karşılık geldiğini düşünün. ALEF ve BEYT harflerinin anlamını tam olarak kavrayabilmek için insanın tanrısal krallığının anahtarlarını akıldan çıkarmamalıyız.
A ve B psişik beden planını temsil eder. A sonsuz, tanrısal ilkeyi temsil ederken B onun dışa vurumunu gösterir.
Entelektüel açıdan bu semboller cerebellum, yani duygusal eril beyin ile cerubrum, yani sezgisel dişil beyini gösterir.
Fiziksel olarak A inşa eden, B inşaattır. A tohum suretleri ekerek inşa edendir, yani o “ekmek için öne çıkan ekici”dir. Toprak aracılığıyla onun tohumları kendilerine uygun bir cisim kazanır ve vakti geldiğinde, on, yüz kat katlanarak sahibine geri döner.
A’yı kendisine bir kıyafet arayan çıplak ruh olarak düşünebiliriz, B’deki en iyi malzemeleri çıkarıp kendi etrafına örmek ve böylece onu daha yüksek planlara yükseltmek için gerekli bütün gücü içinde taşır.
İşlevsel ve organik açıdan cinsiyeti ne olursa olsun bütün türlerin üyeleri eksiksiz ve kusursuzdur ve hayat fenomeni beden içindeki içsel hayati kuvvetlerin bitmek bilmez bir etkileşimi aracılığıyla tezahür eder. Bedenin hücresel dokusunun protoplazması bir bitkininkinden farklı değildir. Bu yüzden insandaki mevcut hayat “bitkisel”dir. O çok geçmeden solacak ve ölecektir.
Ancak cinsel alışverişle ve zıt manyetik kuvvetlerin (iki etin yalnızca “bir et” değil, aynı zamanda “yeni bir et” ürettiği) karışmasıyla gerçekleşen fiziksel üreme sayesinde, çürümeye mahkum bu bedenin yerine ölümsüz bedeni geçirerek kurtuluşun hakikatine erilebilir.
“Benim babamın evinde köşkler [menaziller] vardır” sözleri gökyüzünün derinlerinde bir yeri değil, her biri yukarıdaki Rab’be, aklın tahtında oturan baş meleğe itaatle amelde bulunan akli ve ruhani bir varlık olarak milyonlarca evden (atomdan) oluşan Mesih-insanın bedenini ve mabedini göstermektedir.
İşte bunlar İbrahim’in “Molech’in ateşinden geçmeyen” (Levi 18:21), her insanın eserlerini değerlendiren ateşle sınanan tohumlarıdır. I Kor. 3:13; Mal. 3:2; 1. Petrus 1:17)
Unutmayın ki bütün eylem planlarında ALEF babayı, BEYT anayı temsil eder.
Aşağıda B’nin çeşitli dillerdeki anlamı verilmiştir:
İbranice: Beyt, bir ev, edinim.
Yunanca. Beta, güç, şarabın kuvveti.
Run. Bjork, huş ağacı, canlı, hayat veren.
Kelt. Beith, yeşil, diri.
Kabala. Binah, bilgelik.
Budist, Su-darsana, her şeyi gören, nikahlı karı.
Brahmanik. Bharani, kazanç, madde.
Arapça Al batsayn, cennetin merkezi, en kutsal yer.
Kaynak
BATINİLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder